Yatay mimari… Son dönemde herhalde en çok duyduğumuz tabir.
Dikey mimari vardı bir ara, ne oldu onlar? Koca koca binalar, göğe yükselen yapılar, modern gösterişli cam bloklar, lego gibi küp küp siteler. Büyük paralara satılan, kiralanan, residanslar, deniz manzaralı kuleler, daha havalı, daha prestijli, daha pahalı, daha daha…
ŞİMDİ…
40,50 m2. lik alanlara sıkıştırılmış hayatlar. Giyinme odası yok. Ebeveyn banyosu yok. Her çocuğa ayrı oda yok. Kocaman mutfakta alıp kullanmadığımız ev aletleri yok. Çünkü kocaman mutfaklarımız yok.
Neyimiz var peki? Küçük alanlarda yaşanılan huzurlu mutlu hayatlar var.
Azla da yaşanılabiliyormuş demek ki. Eşya ve giysi detoksu yaparak minimalde yaşamanın hazzı var. Küçük bir bahçem olsun, deniz görmese de yeşile ayağım sağlam bassın mantığı var.
Artık bilinç düzeyinin yükseldiği, algının değiştiği, mental olarak başka bir boyuta geçiş dönemi.
Belki o dijital platformlardaki dizilerdeki gibi başka bir boyuta sıçramayız ama en azından biraz daha insani, biraz daha manevi, biraz daha medeni duygularla yaşayabilirliğimizin farkındalığını yaşıyoruz.
Doğaya dönüş başladı.
İşte bu yüzdendir ki, o minik karavanlara, tinny houslara, konteynerlere, çelik, ahşap, taş evlere, arsalara rağbet arttı.
Bunu sonucunda da tahmin etmek zor değil. Fiyatları arttı. Özellikle tepelik alanlarda şehirden uzak minimal hayatlar. Country tarzı evler bunu yazın bir kenara. Son yıllarda sıkça duyacaklarımız arasında. Hem havalı da…
Bu durum inşaat şirketlerini de heyecanlandırdı. Büyük devasa siteler yerine yatay mimari conseptinde hafif ama dayanıklı, bahçeli, tek ya da iki katlı, çiftlik hayatı tadında country tarzını yaşamlarımıza dahil ediyorlar.
Tinny house köyleri bile var. 1,2 dönümlük arazide sosyal alanlarıyla donatılmış.
Bireysel olarak da insanlar küçük arsaların peşinde. Bir kısmına ev yaparım, kenarına, köşesine ekerim dikerim düşüncesinde.
Dedik ya dönüş başladı. Bu sefer ki köyden kente değil, DOĞAYA DÖNÜŞ başladı.